Sunday 13 November 2011

ÜSKÜP BUNU HAK ETMİYOR

Bugün 13 Kasım..

Üsküp’ün kurtuluş günü..

2. Dünya Savaşı'nda Alman ve Bulgar Işgalcilerine karşı verilen mücadelenin zafere ulaştığı gün..

Kısacası gözlerimi dünyaya açtığım, okuduğum, çalıştığım, biricik şehrim 67.ci özgürlük gününü kutluyor..

Tarihe baktığımızda aslında çok çok eski, koca bir “Çınar”..

Roma döneminde Scupi ismiyle özel bir konum kazanmış..

11. yüzyılından 14. yüzyılları arasında sık sık el değiştirmiş…Bulgar ve Sırp dönemini yaşamış..

19 Ocak 1392 tarihinden itibaren Üsküp, Osmanlı Türklerinin egemenliğine girmiştir…

Bugün Makedonya’nın, yüreğimin başkenti, memleketim...

Konumuyla, tarihiyle, doğasıyla, güzelliğiyle, dünya METROPOLU olmayı çoktan hak etmiş bir şehir..

Peki Üsküp kurtuluş gününü nasıl kutluyor..

Medyadaki haberlere baktım...Geleneksel “13 Kasım” ödülü...Üsküp Belediye Başkanı gazilerini kabul etti...Anıları paylaştılar...O kadar...Tekdüzlülük..Çoşku yok..

Bu mudur yani..

Üsküp bunu mu hak ediyor..

İktidarlar değişiyor, Belediye Başkanları gelip gidiyor, hep aynı, hap aynı..Klasikleşmiş zihniyet...

Bıktım, usandım artık....

Gazeteciler yıllar önceki haberleri hiç çekinmeden copy-paste yapabilir...

Sakın ha şehrin parası yok demeyin, kimseyi kandıramazsınız...

Güzel fikirlere para her zaman bulunur..Buna inanan biriyim...

Peki neler yapılabilir..

Birkaç fikir..

Spor ve kültür olayları ile başkentimiz maalesef pek parlak dönemini yaşamıyor...

Mesela, bir Messi’li Barcelona’yı davet etmek, yada Pandev’li Napoli’yi...En azından yenilenmiş “Kent stadı” stad olduğunu hatırlar..Vatandaşlarını görmüş olur...

Mesela, Üsküp’le ilgili şiir, fotoğraf, resim yarışmaları..

Mesela, bir dünya ses sanatçısını Üsküp Meydanında görmek, hiç de fena olmazdı...Gerçi meydana “meydan” demek biraz zor, ama yine de idare ederiz...

Mesela, Üsküp sevdalılarının katılacağı konferans.....Konu “Üsküp bir bütündür”...

Mesala..

Mesala...

Devamı gelebilir...

İçimden söylemek istemiyorum ama “mutlak bir gerçek” var...

Erkin Koray’ın bir şarkısı gerçeği en güzel yansıtıyor “Böyle gelmiş böyle gidecek, KORKARIM VALLAH....

Thursday 10 November 2011

O BİR USTA

Onun için sözlüklerin birinde “ütüsüz pantolon ve dağınık saçlarla gezer. Ama güzel yazar, o ayrı” diye söz ediliyor. Diğer bir sosyal paylaşım sitesinde “belgesel hazırlamak ve sunmak konusunda yeteneği tartışılmaz gazeteci” vurgusu yapılıyor...

Sarı Zeybek, Karaoğlan, Yüzyılın Aşkları belgesellerinden sadece birkaç tanesi…

Kimden bahsettiğimi artık anladınız…

Can Dündar…

Köşe yazılarını kaçırmamaya çalıştığım bir usta yazar..

NTV’deki “Canlı gaste” ile gazteciliğin zirvesine oturan şair..

Geçen yıl NTV’deki Ana haber bülteninde profesyonelliğini bir daha perçinleyen araştırmacı gazeteci…

Yazılarıyla her insanın gönlünü okşayan belgeselci…

Babasının vefatında yazdığı “Elveda Baba” mektubu sanki rahmetli babama yazılmıştı…

Kaleme aldığı “Hergün Bayram” başlılıklı yazısı ise her bayramda okunulması gereken, ayrı bir eser…

Can Dündar, “Nefes almak bayramdır mesela; günün birinde soluksuz kalınca anlar insan... Görmenin nasıl bir bayram olduğunu karanlık öğretir; sevmeninkini yalnızlık...Sızlamayan her organ, hele de burun direği bayramdır.
Bayramdır, elden ayaktan düşmemek, zihinden önce bedeni kaybetmemek, kurda kuşa yem olmayıp "Çok şükür bugünü de gördük" diyebilmek...
Sevdiklerinle geçen her gün bayramdır.
Küsken barışmak, ayrıyken kavuşmak, suskunken konuşmak bayramdır.” diyordu..

O bugün Üsküp’teydi..

“Sarı Zeybek” kitabının Arnavutça baskısının tanıtımına katıldı, kitapları imzaladı..

Basına Atatürkle ilgili bildiklerini paylaştı..

Basın toplantısında Manastırı ziyaret ettiğini, Atatürkün ilk aşkı Elenin balkonun karşısında durduğunu ve o anda kendisini Atatürkün hissettiği duyguları yaşamaya çalıştığının altını çizdi…

Yeni bir belgeselle başlayacağının müjdesini verdi…

Sevenleri ile belgesel izledi..

Ardından hayranlarıyla fotoğraf çektirdi…Sohbet etti….

Yüzündeki gülümseme hiç eksik olmadı…

Mütevazi kişiliği hep ön plandaydı..

Yoğun ilgiden dolayı sohbet etmeyi, soru sormaya fırsat bulamadım..

Oysa kafamda birkaç soru vardı..

Aylardır ekranlardan uzak..

Yeni bir “Canlı gaste” olacak mı?

Gazetelerin, gazetecilerin, mesleğin geleceği?…

Kanyan yara….Sansür, otosansür falan?..Anlatabildim galibaJ

Soruları hep hazır durmalı insanın..

Ben sadece sordum..

NOT: Üsküp Yunus Emre Türk Kültür Merkezi’nin böyle bir tören düzenlediğinden dolayı kutluyorum…Ama organizasyondaki küçük eksiklikleri görmezden gelemeyiz..Kısacası...Davetli çok, salonda yer yok..

Monday 31 October 2011

KAVANOZ DİBLİ DÜNYA

“Yedi milyarıncı insan” dünyaya gözlerini açtı…

Peki hangi dünyaya…

Bugün itibariyle tahmini 83,215,302,247 kişiye tarih boyu ev sahipliği yapmış dünyaya..

Bu rakama gore yaşayanlardan ölülerin daha fazla oldugu bir yer, daha doğrusu bir nevi "toplu mezar"…

İçinde yasadığım ve yaşamaktan bazen mutlu, çoğu kez mutsuz olduğum evime, şu an için yaşamak için keşfedilen tek gezegene..

Aslında çok büyük, duruma göre inanılmaz küçük olmayı becerebilen kütle parçası…

Durmak bilmeyen, daima dönen, üzerinde dürüstçe, insanca yaşamak için kuralların ne olduğunu hala anlamakta güçlük çektiğim anlamsız bir mekan…

Alternatifi olmamakla birlikte gün geçtikçe daha fazla ayrılmak istediğim, güzelliğini fark edemediğim bir gök cismi…

Canlıların birbirlerini tam anlamaya “yediği” ve “yemeğe çalıştığı” acımasız bir yıldız..

“Kavanoz dipli dünya”, “Dursun dünya”, “Ah yalan dünya, herşey bomboş” gibi şarkılara konu olan nesne…

Her şeye rağmen yaşamaya değen…

KOSKOCAMAN BİR YALAN…

Saturday 23 July 2011

YAZIK ÇOK YAZIK

Birkaç gün önce sünnet düğünü için Ferizovik’e (Uroşevac’a) gittim. Üsküp’ün bunaltıcı sıcaklığında kısa bir yolculuğa çıkıyorum. Bir saat sonra şehrin merkezindeyim.

Şehir cıvıl cıvıl...

Tahminlere göre şehrin nüfusu 160.000-170.000 civarındadır.

Ancak yaz aylarında kat ve kat artmaktadır…

Avrupa’da yaşayan gurbetçiler tatil için evlerine dönüyor…

Şehirde ilk olarak göze Ferizovik Camii ve Ortodoks kilisesi göze çarpmaktadır.. Aynı avluya sahip olan cami ve kilise şehirdeki dinî hoşgörü örneğini simgeleştirmektedir…

Bir anda bizim Makedonya meydanını düşündüm…Kafamda bir taslak belirdi..

Burmalı camii ve “Üsküp 2014” projesi çerçevesinde yapılması öngürülen ortodoks kilisesi yan yana, bir tarafta minare diğer yandan kilise çanı..

Ezan sesleri ve dua zamanlarında, ölüm ve evlilik merasimlerinde çalan kilise çanı..

Kime ne zarar verir diye düşünüyorum..

Düşündükçe de üzülüyorum..

Üzüldükçe içimde isyan ediyorum…

Zafer kapısı, onlarca heykel mi yoksa ortak avlusu olan Kilise ve Cami mi?

Benim zerre kadar hiç ama hiç tereddütüm yok…

Tereddüttü olanlara da YAZIK demekten başka bişey diyemiyorum..


"Dünya için üretiyoruz..."