Sunday 13 November 2011

ÜSKÜP BUNU HAK ETMİYOR

Bugün 13 Kasım..

Üsküp’ün kurtuluş günü..

2. Dünya Savaşı'nda Alman ve Bulgar Işgalcilerine karşı verilen mücadelenin zafere ulaştığı gün..

Kısacası gözlerimi dünyaya açtığım, okuduğum, çalıştığım, biricik şehrim 67.ci özgürlük gününü kutluyor..

Tarihe baktığımızda aslında çok çok eski, koca bir “Çınar”..

Roma döneminde Scupi ismiyle özel bir konum kazanmış..

11. yüzyılından 14. yüzyılları arasında sık sık el değiştirmiş…Bulgar ve Sırp dönemini yaşamış..

19 Ocak 1392 tarihinden itibaren Üsküp, Osmanlı Türklerinin egemenliğine girmiştir…

Bugün Makedonya’nın, yüreğimin başkenti, memleketim...

Konumuyla, tarihiyle, doğasıyla, güzelliğiyle, dünya METROPOLU olmayı çoktan hak etmiş bir şehir..

Peki Üsküp kurtuluş gününü nasıl kutluyor..

Medyadaki haberlere baktım...Geleneksel “13 Kasım” ödülü...Üsküp Belediye Başkanı gazilerini kabul etti...Anıları paylaştılar...O kadar...Tekdüzlülük..Çoşku yok..

Bu mudur yani..

Üsküp bunu mu hak ediyor..

İktidarlar değişiyor, Belediye Başkanları gelip gidiyor, hep aynı, hap aynı..Klasikleşmiş zihniyet...

Bıktım, usandım artık....

Gazeteciler yıllar önceki haberleri hiç çekinmeden copy-paste yapabilir...

Sakın ha şehrin parası yok demeyin, kimseyi kandıramazsınız...

Güzel fikirlere para her zaman bulunur..Buna inanan biriyim...

Peki neler yapılabilir..

Birkaç fikir..

Spor ve kültür olayları ile başkentimiz maalesef pek parlak dönemini yaşamıyor...

Mesela, bir Messi’li Barcelona’yı davet etmek, yada Pandev’li Napoli’yi...En azından yenilenmiş “Kent stadı” stad olduğunu hatırlar..Vatandaşlarını görmüş olur...

Mesela, Üsküp’le ilgili şiir, fotoğraf, resim yarışmaları..

Mesela, bir dünya ses sanatçısını Üsküp Meydanında görmek, hiç de fena olmazdı...Gerçi meydana “meydan” demek biraz zor, ama yine de idare ederiz...

Mesela, Üsküp sevdalılarının katılacağı konferans.....Konu “Üsküp bir bütündür”...

Mesala..

Mesala...

Devamı gelebilir...

İçimden söylemek istemiyorum ama “mutlak bir gerçek” var...

Erkin Koray’ın bir şarkısı gerçeği en güzel yansıtıyor “Böyle gelmiş böyle gidecek, KORKARIM VALLAH....

Thursday 10 November 2011

O BİR USTA

Onun için sözlüklerin birinde “ütüsüz pantolon ve dağınık saçlarla gezer. Ama güzel yazar, o ayrı” diye söz ediliyor. Diğer bir sosyal paylaşım sitesinde “belgesel hazırlamak ve sunmak konusunda yeteneği tartışılmaz gazeteci” vurgusu yapılıyor...

Sarı Zeybek, Karaoğlan, Yüzyılın Aşkları belgesellerinden sadece birkaç tanesi…

Kimden bahsettiğimi artık anladınız…

Can Dündar…

Köşe yazılarını kaçırmamaya çalıştığım bir usta yazar..

NTV’deki “Canlı gaste” ile gazteciliğin zirvesine oturan şair..

Geçen yıl NTV’deki Ana haber bülteninde profesyonelliğini bir daha perçinleyen araştırmacı gazeteci…

Yazılarıyla her insanın gönlünü okşayan belgeselci…

Babasının vefatında yazdığı “Elveda Baba” mektubu sanki rahmetli babama yazılmıştı…

Kaleme aldığı “Hergün Bayram” başlılıklı yazısı ise her bayramda okunulması gereken, ayrı bir eser…

Can Dündar, “Nefes almak bayramdır mesela; günün birinde soluksuz kalınca anlar insan... Görmenin nasıl bir bayram olduğunu karanlık öğretir; sevmeninkini yalnızlık...Sızlamayan her organ, hele de burun direği bayramdır.
Bayramdır, elden ayaktan düşmemek, zihinden önce bedeni kaybetmemek, kurda kuşa yem olmayıp "Çok şükür bugünü de gördük" diyebilmek...
Sevdiklerinle geçen her gün bayramdır.
Küsken barışmak, ayrıyken kavuşmak, suskunken konuşmak bayramdır.” diyordu..

O bugün Üsküp’teydi..

“Sarı Zeybek” kitabının Arnavutça baskısının tanıtımına katıldı, kitapları imzaladı..

Basına Atatürkle ilgili bildiklerini paylaştı..

Basın toplantısında Manastırı ziyaret ettiğini, Atatürkün ilk aşkı Elenin balkonun karşısında durduğunu ve o anda kendisini Atatürkün hissettiği duyguları yaşamaya çalıştığının altını çizdi…

Yeni bir belgeselle başlayacağının müjdesini verdi…

Sevenleri ile belgesel izledi..

Ardından hayranlarıyla fotoğraf çektirdi…Sohbet etti….

Yüzündeki gülümseme hiç eksik olmadı…

Mütevazi kişiliği hep ön plandaydı..

Yoğun ilgiden dolayı sohbet etmeyi, soru sormaya fırsat bulamadım..

Oysa kafamda birkaç soru vardı..

Aylardır ekranlardan uzak..

Yeni bir “Canlı gaste” olacak mı?

Gazetelerin, gazetecilerin, mesleğin geleceği?…

Kanyan yara….Sansür, otosansür falan?..Anlatabildim galibaJ

Soruları hep hazır durmalı insanın..

Ben sadece sordum..

NOT: Üsküp Yunus Emre Türk Kültür Merkezi’nin böyle bir tören düzenlediğinden dolayı kutluyorum…Ama organizasyondaki küçük eksiklikleri görmezden gelemeyiz..Kısacası...Davetli çok, salonda yer yok..

Monday 31 October 2011

KAVANOZ DİBLİ DÜNYA

“Yedi milyarıncı insan” dünyaya gözlerini açtı…

Peki hangi dünyaya…

Bugün itibariyle tahmini 83,215,302,247 kişiye tarih boyu ev sahipliği yapmış dünyaya..

Bu rakama gore yaşayanlardan ölülerin daha fazla oldugu bir yer, daha doğrusu bir nevi "toplu mezar"…

İçinde yasadığım ve yaşamaktan bazen mutlu, çoğu kez mutsuz olduğum evime, şu an için yaşamak için keşfedilen tek gezegene..

Aslında çok büyük, duruma göre inanılmaz küçük olmayı becerebilen kütle parçası…

Durmak bilmeyen, daima dönen, üzerinde dürüstçe, insanca yaşamak için kuralların ne olduğunu hala anlamakta güçlük çektiğim anlamsız bir mekan…

Alternatifi olmamakla birlikte gün geçtikçe daha fazla ayrılmak istediğim, güzelliğini fark edemediğim bir gök cismi…

Canlıların birbirlerini tam anlamaya “yediği” ve “yemeğe çalıştığı” acımasız bir yıldız..

“Kavanoz dipli dünya”, “Dursun dünya”, “Ah yalan dünya, herşey bomboş” gibi şarkılara konu olan nesne…

Her şeye rağmen yaşamaya değen…

KOSKOCAMAN BİR YALAN…

Saturday 23 July 2011

YAZIK ÇOK YAZIK

Birkaç gün önce sünnet düğünü için Ferizovik’e (Uroşevac’a) gittim. Üsküp’ün bunaltıcı sıcaklığında kısa bir yolculuğa çıkıyorum. Bir saat sonra şehrin merkezindeyim.

Şehir cıvıl cıvıl...

Tahminlere göre şehrin nüfusu 160.000-170.000 civarındadır.

Ancak yaz aylarında kat ve kat artmaktadır…

Avrupa’da yaşayan gurbetçiler tatil için evlerine dönüyor…

Şehirde ilk olarak göze Ferizovik Camii ve Ortodoks kilisesi göze çarpmaktadır.. Aynı avluya sahip olan cami ve kilise şehirdeki dinî hoşgörü örneğini simgeleştirmektedir…

Bir anda bizim Makedonya meydanını düşündüm…Kafamda bir taslak belirdi..

Burmalı camii ve “Üsküp 2014” projesi çerçevesinde yapılması öngürülen ortodoks kilisesi yan yana, bir tarafta minare diğer yandan kilise çanı..

Ezan sesleri ve dua zamanlarında, ölüm ve evlilik merasimlerinde çalan kilise çanı..

Kime ne zarar verir diye düşünüyorum..

Düşündükçe de üzülüyorum..

Üzüldükçe içimde isyan ediyorum…

Zafer kapısı, onlarca heykel mi yoksa ortak avlusu olan Kilise ve Cami mi?

Benim zerre kadar hiç ama hiç tereddütüm yok…

Tereddüttü olanlara da YAZIK demekten başka bişey diyemiyorum..

Sunday 10 October 2010

Üsküp’ün suçu ne?

Lütfen dokunmayın ona, ondan uzak durun, kime ne zararı var, halinden memnun, bırakın onu, bize, Üsküplülere, şimdiye kadar ona iyi baktık, şüpheniz olmasın, bakmaya da devam edeceğiz.

İlla da çehresinin değişmesi gerekirse, kendisine sorun, kesinlikle bir fikri olur. Tarih bilgisi ve tecrübesinden mutlaka yararlanılabilir...

Lafı uzatmadan sözü Üsküp’e bırakalım...

Üsküp derdi ki:

Farkındayım....“Üsküp 2014” projesinde sonuna kadar ısrarcısın, bir o kadar da inatçısın...

Aman sakın, yapmayın, etmeyin...Başbakanım ne olur, benden küçüksün...

Benim için milyonlarca yuroları harcamayın...

Zaten ben zenginim, hele gönlüm çok daha zengin...

Yıllardır ülkemizin çok etnikli, çok kültürlü, çok medeniyeli yapısnı yansıttım...

Paraya ihtiyacım yok....

En azından hastanelere bir bak, ilaç için doktor kalmamış, MR cihazı satın al...

Birçok örnekler de sayılabilir...

Birkaç haykelle tarihi değiştireceğini sanma...

Medeniyetlerin kesiştiği bir şehir olmaya devam edeceğim...

Milliyetçi duygularını bir kenara bırak...

Başbakanım...

Sayın Nikola Gruevski....

Değerli VMRO DMPNE Başkanı....

Wikipedi’ye baktım...

Sen de bizdensin....Üsküp’lüsün....

Birkaç öneride bulunsam....

Paşa Yiğit Beyi, 1389 yılında Üsküp’ü fetheden kumandanımı….

Salih Asım’ı yani eski başkanımı….

Bir de….

Yahya Kemal Beyatlı’yı unutma…Ünlü şairdir kendisi….

Üsküp için şiiri de vardır…

Kaybolan şehir….

Fazla vaktini almak istiyorum..

Afına sığınarak kısaca söz aldım, sadece….

ÜSKÜP’ÜN SUÇU NE?

Yazımın başlığı (ç)alıntıdır, başbakanım…

Yeni bir Türk dizisi var…Ondan.....İsmi de..

Fatmagülün suçu ne?

Bu yıl inanmam, ama gelecek yıl Makedonya TV’nin birinde mutlaka izlersin…

Beren Saat sözkonu…

Bir görsen….

Ne Berenin ne de Üsküp’ün suçu olmadığını anlarsın………..

Saturday 23 January 2010

Balkanları Birleştiren Köfte - PLESKAVİCA

ABD’liler hamburgerin kralı olduklarını, Almanlar da hamburger fikrinin yaratıcısı olduklarını savunuyor olabilir. Ancak hiçbiri eski Yugoslav ülkelerinin meşhur köfteli sandviçi pljeskavica (plyeskaviça) tutkusuyla baş edemez.

Pljeskavica, Sırbistan, Hırvatistan, Bosna Hersek, Slovenya ve Karadağ dışında özellikle son dönemde İtalya, Almanya ve ABD’de de popüler hale gelmeye başladı.

New York Times’ın haberine göre özellikle Chicago ve New York’ta açılan restoranlarda satılan bu köfteyi bir yiyen bir daha vazgeçemiyor. Sırbistan’ın kuzeyinden Manhattan’a göçmüş olan Irena Kuzmanovic, “Bu köfteyi bu kadar özleyeceğimi hiç düşünmezdim. Buradaki hamburgerler tuhaf görünüyor; yumuşak ve lezzetsiz” diyor. Aslında bakılırsa Balkanların batısında kıymadan yapılan yemeklere sanat eseri muamelesi yapmak mümkün.


Komünizmin yıkılışından ve Yugoslavya’nın dağılmasından sonra pek çok genç insan iş, eğitim ya da macera için New York’a geldi. Pljeskavica ve cevapi denilen bir Boşnak sosisi, özellikle Queens bölgesinde çok popüler oldu. Bosnalılar Hırvatlarla, Sırplar Karadağlılarla yan yana dükkanlar açtı. Bosnalı bir restoran sahibi “Kimse siyaset konuşmadığı sürece burada birlikte yaşayabiliriz” diyor.

Pljeskavica ve cevapi, yapanların dinine göre danadan, kuzudan ya da domuzdan yapılıyor. Ancak her kasap ve aşçı köftelere yerel lezzetler de katıyor. Kırmızı biberle ya da soğanla servis edenler veya yanına garnitür olarak salatalık turşusu koyanlar olabiliyor.


YÖRESEL LEZZETLER

Romanya gibi daha soğuk yerlerde bu yemekler soğan ve kaymakla sunulurken, Adriyatik denizinin İtalya kıyıları gibi sıcak bölgelerde pidenin içine közlenmiş kırmızıbiber ve zeytinyağından yapılan bir salata konuyor.

Eğer doğru olarak yapılırsa mükemmel pljeskavica’nın tadı Big Mac’in Akdenizli atası gibi oluyor. Bir başka restoran sahibi “Bu herkesin yediği bir şey” diyor. “Kiliseden sonra, üniversiteden sınıf arkadaşlarınızla, ya da alkolden sonra. Akşamdan kalmalar için mükemmel bir yemek.”

Elbette New York’ta Balkanlardaki kadar taze ve lezzetli et bulmak mümkün değil ancak çalışkan göçmenler ellerinden geleni yapıyor. Ekşi kremadan kaymak yapmayı, kendi kırmızıbiberli karışımlarını hazırlamayı, kabarık pideler yapmayı başarıyorlar. Köftelerin aslında kömür ateşinde pişmesi gerekiyor ancak New York’takiler mecburen gazlı ocaklarda kızartılıyor.

ET BALKANLARDA BİR GELENEK

Hayvanların kafadan kuyruğa kadar yenmesi Avrupa’da ve ABD’de son dönemde moda oldu ancak Balkanlarda her zaman için bir gereklilikti. Avlanma ve etlerin pişirilmesi erkekler için hala çok önemli törenler olarak görülüyor. Aşçılardan biri “Et Hırvatistan’da günlük hayatın çok önemli bir parçası” diyor. “Birinin evine gittiğinizde size servis ettikleri ilk şey et olur.”

Cevapi ve pljeskavica, ABD’deki Balkan kökenli vatandaşlar için birlik sembolü olarak görülüyor. Bu yemekler Boşnaklar, Slovenler, Sırplar, Kosovalılar ve Hırvatlar, Yeni Dünya’ya geldiklerinde paylaştıkları sayılı şeylerden biri. Ancak et sevgisi üzerinde bir fikir birliğine varılsa da etin neyi temsil ettiği tartışılıyor.

Bir başka aşçı, Yugoslavya’nın savaş sonrasındaki lideri Marshal Tito’nun meşhur sloganına referansla, “Her şeyin üzerine ‘kardeşlik ve beraberlik’ örtüsü çekmek zorunda değiliz” diyor. “Artık New York’ta yaşıyoruz. Herkes ne isterse pişirebilir, sorun değil.”

Wednesday 13 January 2010

21. YY BAŞLARINDA TÜRKİYE-MAKEDONYA İLİŞKİLERİ ÜZERİNE

Reyhan CÖMERT

Beş buçuk asra yakın Osmanlı hakimiyetinde kaldıktan sonra 1912-13 Balkan Savaşlarıyla elimizden çıkan ve 1991 yılında bağımsızlığını kazanan Makedonya’da resmi rakamlara göre 87.019, Türklerin kendi iddialarına göre bunun iki misli Türk yaşamaktadır. Makedonya Türklerinin en önemli problemi; medeni şartlarda bu ülkede milli kimliğini koruyarak yaşamaktan umutlarını kesip Türkiye’ye göç etmeleridir. Her Türkiye’ye göçen Makedonya Türk’ü, geride kalanlara daha ağır bir yük bırakmakta, onların işini daha da zorlaştırmaktadır.

Makedonya Türkleri,yüzyıllardır üzerinde yaşadıkları vatanlarında milli kimliklerini koruyarak varlıklarını sürdürebilmek mücadelesini vermektedirler.Bu mücadele de Türkiye’den de beklentileri vardır…

13 Ağustos 2001 tarihinde,uluslararası gözlemcilerin denetiminde Makedon ve Arnavut partileri arasında, Ohri’de yapılan anlaşma, Makedonya’nın bağımsızlığını elde etmesini kabul eden anayasanın giriş kısmında önemli değişiklikler yapmaktadır. 14 Ağustos tarihli Makedon basınına göre,yeni metinde milliyetlerle ilgili kısım kaldırılmış ve bunun yerine Makedonya vatandaşlarına ülkenin bütünlüğünü koruma ve devletin geliştirip güçlendirme çağrısı konulmuştur.

Makedonya’da nüfusun yüzde 58 i şehirlerde yaşar. Yıllık nüfus artış hızı 9,8’dir. Toplam nüfusun yüzde 66’ sı Makedon, yüzde 23’ ü Arnavut ve yüzde 4' ü Türk’ tür. Ortalama olarak kilometre kareye 81 kişi düşer ve ülkede nüfusun en yoğun olduğu yer başkent Üsküp’tür.

Makedonya'nın Üsküp, Manastır, Kalkandelen ve Ohri gibi şehirlerinde yaşayan Türkler, Osmanlı'nın bu topraklardan çekilmesiyle birlikte göçe zorlanmaya başlanırken, dağ köylerinde yaşayan Yörük Türkleri böyle bir sorunla karşılaşmadı. Hizmetin gitmediği, yolun olmadığı, çocukların eğitimden mahrum bırakıldığı Doğu Makedonya'nın dağ köylerinde yaşayan Yörük Türkleri, söz konusu geri kalmışlığı, topraklarının kendilerinde kalması ve asimilasyona uğramamaları konusunda avantaj olarak değerlendiriyor. Yugoslavya döneminde kentlerde yaşayan Türklerin yoğun baskılarından dolayı topraklarını, evlerini bırakarak anavatana göç ettiklerini anlatan Yörük Türkleri, ancak kendilerinin dağlarda unutulduğunu, bu nedenle göçe zorlanmadıklarını belirtiyorlar.

Doğu Makedonya'nın yüksek dağlarında, etrafı ormanlarla çevrili ve yeşilin her tonunun bulunduğu bölgelerdeki köylerde yaşayan Yörük Türkleri, hayvancılık ve tütün ekerek geçimlerini sağlıyor. Yörüklerin yaşadıkları köyler ise Türkçe isimleri, zengin folklorik özellikleri ve kendine özgü tarzları bünyesinde barındırıyor. Yüzyıllardır renkli tonlardan oluşan geleneksel "fistan" kıyafetlerini giyen Yörük kadınları ve kızları, doğanın büyüleyici görüntüsüyle de uyum içerisindeler. Yörük kadınların tamamına yakınının tercih ettiği sarı, yeşil ve mor renklerden oluşan "fistan" kıyafeti, Türkiye'de Kastamonu'nun Azdavay ve Pınarbaşı ilçeleri ile Toroslar'da yaşayan Yörüklerin giydikleri kıyafetlerle aynı tarzda olması dikkati çekiyor. "Bekar", "Gelin" ve "Evli kadınlar" için ayrı ayrı özelliklere sahip olan yörenin günlük, bayramlık ve düğünler için giyilen kıyafetleri, "yelek", "kuşak", "önlük", "şalvar" ve "boncuklu takke"den oluşuyor. Doğanın tüm renklerinin yansıtıldığı kıyafetler, bölgede yüzyıllardır kadınlar tarafından giyiliyor. Son yıllarda Türkiye'nin yardım elini uzatmasıyla birlikte en önemli sorun olan anavatana göçün büyük ölçüde önüne geçildiği görülmektedir.

Makedonya da Türk kültürünü ve Türk folklorunu yaşatmak, göçler engellemek için bazı dernek ve kuruluşlar kurulmuş,milli beraberliğin devam etmesi için çaba göstermektedirler.Bu dernekler farklı yönlere eğilerek Türkiye’nin de desteğiyle Makedonya’daki Türklerin sorunlarına çözüm bulmaya çalışmaktadır. Örneğin;bir zamanlar Türkçe eğitimin yasaklanmasından ötürü Makedonya Türkleri arasındaki okur-yazar oranı düşmüştü. Bu dernekler sayesinde özellikle kadın ve çocuklar için Türkçe eğitim veren okullar açılmıştır.Ayrıca kültür sanat programları düzenleyip gerek basın aracılığıyla gerekse yaptıkları etkinliklerle,genç nesillere manevi değerleri hatırlatmak ve unutturmamak istiyorlar. Yada sivil toplum kuruluşlarıyla orada ki Türklerin özellikle kadınların daha iyi bir konumda yaşamalarını sağlamaya çalışmaktadırlar. Aslında Makedonya ile olan kültür bağımız eski şairler ve ozanlarla başlamıştır. Ülkemizde de tanıdığımız Aşık Çelebi,Öksüz Dede,Hersekli Arif Hikmet ve Yahya Kemal Beyatlı gibi şair ve yazarlar Makedon topraklarında yetişmişlerdir.

Kültürel ilişkilerin yanı sıra Makedonya ile ekonomik, askeri siyasi vb. ilişkilerinde bir hayli yoğun olduğu gözlenmektedir.

Ticari ilişkiler açısından Türkiye ile Makedonya arasında bir Serbest Ticaret Alanı (STA) Anlaşmasının imzalanmasına yönelik olarak 16-17 Mart 1999 tarihlerinde Ankara'da yapılan üçüncü tur müzakereler sonunda Anlaşma parafe edilmiştir. Anılan Anlaşma, 7 Eylül 1999 tarihinde imzalanmış ve 1 Eylül 2000 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Söz konusu Anlaşma çerçevesinde Türkiye, bir kısım sanayi ürünlerine uygulanan gümrük vergilerini, Anlaşmanın yürürlüğe girdiği tarihte kaldırmıştır. Makedonya ise bir kısım sanayi ürünlerinde gümrük vergilerini Anlaşmanın yürürlüğe girdiği tarihte kaldırmış, diğerlerini ise 2008 yılı Ocak ayına kadar kaldırmayı taahhüt etmiştir. Makedonya’nın AB ile imzaladığı İstikrar ve Ortaklık Anlaşması ile AB’ye tanıdığı tavizlerin ülkemize göre daha ileride bulunması konusuna ilişkin görüşmeler sürdürülmektedir.

Serbest bölgelerimiz ile Makedonya arasındaki ticaret hacmi 1998, 1999 ve 2000 yıllarında sırasıyla 4,8 milyon dolar, 8,3 milyon dolar ve 4,3 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. 2001 yılı ticaret hacmi ise, 2,2 milyon doları bölgelerden Makedonya’ya olmak üzere 2,5 milyon dolar düzeyinde kalmıştır. Diğer taraftan, serbest bölgelerimizde faaliyette bulunan Makedonya sermayeli firma bulunmamaktadır. 2002 yılı Ocak-Haziran dönemi itibariyle serbest bölgelerimiz ile Makedonya arasındaki ticaret hacmi 1,8 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.

Türkiye den Makedonya ya ihraç edilen başlıca ürünler arasında: alüminyum kaplar, hijyenik havlular, tamponlar, cam bardaklar, bisküviler, domates, yağ, çiklet ve dondurma gelmektedir. Başlıca ithal ürünleri ise; işlenmiş çinko, koyun-kuzu ham derileri, çeşni, lezzet verici karışımlar, bütün halinde sığır derileri, pamuktan örme mensucat, işlenmemiş kurşun, baskılı devreler, ferro alyajlar, asilik monokarboksitler ve örme tüylü mensucat oluşturmaktadır.

Türkiye ile Makedonya arasındaki siyasi ilişkilerin üst seviyede olmasına rağmen, ekonomik ilişkiler istenilen seviyede değildir. Makedonya'daki Türk yatırımlarının toplamı 150 milyon dolara ulaşmıştır. Öte yandan Türk müteahhitlerinin Makedonya'da üstlendiği işlerin toplam bedeli 190 milyon Avro’dur. Çalışmaları ve gayretler bu alandaki işbirliğinin daha da gelişmesine yöneliktir. Türkiye Devleti, Türk yatırımcıyı Makedonya’da iş yapmaya, yatırımda bulunmaya teşvik ederken, Makedonya Devleti de alacağı tedbirlerle Türk yatırımcıya daha çok kolaylıklar sağlayacaktır.

Türkiye-Makedonya arası bağları güçlendirmek ve devamlılığını sağlamak için “Vardar Vadisi Projesi” gibi, değişik projelerin başlatıldığı görülmektedir. Türkiye-Makedonya Vardar Vadisi Projesi Ortak Daimi Çalışma Grubu I. Dönem Toplantısı Protokolü, 30 Eylül 1998 tarihinde, Makedonya’nın başkenti Üsküp’te imzalandı. Vardar Vadisi, Makedonya'nın kuzeyindeki Kumanova şehrinden başlayarak, Üsküp, Tito Veles ve Gevgelija şehirlerini takip ederek, güneyde Yunanistan sınırına kadar uzanan yaklaşık 200 km uzunluğundaki Vardar Nehri yatağını izleyen bölgedir.

Vardar Vadisi Projesi, çok amaçlı entegre bir kalkınma projesi olup, proje bölgesinin topyekün kalkındırılmasını öngörmektedir.Proje kapsamında önemli altyapı yatırımlarının gerçekleştirilmesi ve bu çerçevede, baraj ve hidroelektrik santralların, otoyolların, ve demiryollarının inşa edilmesi planlanmaktadır. Proje maliyetinin yaklaşık 3 milyar dolar olacağı tahmin edilmektedir. Proje kapsamında 16 adet baraj inşa edilmesi planlanmakta olup, bunların 12 adedi Vardar Nehri üzerinde, 4’ü ise nehrin iki önemli kolu olan Treska ve Crna Reka nehirleri üzerinde olacaktır.

11 Mart 1998 tarihinde Üsküp’te imzalanan Türkiye-Makedonya Karma Ekonomik Komisyonu II. Dönem Toplantısı sonrasında DSİ Genel Müdürlüğü’nce hazırlanan raporda; Vardar Vadisi Projeleri’nde (16 adet baraj ve hidroelektrik santral, sulama ve taşkın koruma, içme suyu ve arıtma, demiryolu ve otoyol inşası ve telekomünikasyon projeleri) işbirliği yapılması hususunun her iki ülke yararına olacağı ifade edilerek, bu proje paketi içerisinde yapılacak ihalelere ilişkin bilgi ve gelişmelerin Türk tarafına aktarılması durumunda, Türk Mühendislik ve Müteahhitlik firmalarının ihalelere katılımının sağlanabileceği belirtilmiştir.

Diğer taraftan, Makedonya’ya doğal gaz pazarlama imkanlarının araştırılması ve bu konuda işbirliği yapılmasında yarar görülmektedir. Ayrıca, Türkiye’nin Avrupa pazarlarına gaz iletme stratejisi kapsamında Makedonya bir geçiş ülkesi olarak ayrıca önem arz etmektedir.

Makedonya ile ülkemiz arasında tarım alanındaki ilişkiler, 15.6.1994 tarihinde Ankara’da imzalanan “Tarım Alanında Teknik, Bilimsel ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması” çerçevesinde yürütülmektedir. Bu Anlaşma ile kurulan Tarım Yürütme Komitesinin ilk toplantısı 25-27 Kasım 1996 tarihleri arasında Üsküp’te yapılmıştır. İki ülke arasında “Hayvan Sağlığı Alanında İşbirliği Anlaşması” ile “Bitki Sağlığı ve Karantina Anlaşması” Sayın Cumhurbaşkanımızın 2-3 Ekim 1998 tarihleri arasında Makedonya’yı ziyareti sırasında imzalanmıştır. Ayrıca TİKA desteğiyle de bazı projeler hayata geçirildi.

Bir başka gelişme de 2008 yılında Türkiye’den Makedonya’ya 15 milyon dolarlık askeri yardımın yapılmasıdır. Bu yardımın özellikle NATO sürecinde verilmesi çok önemli olmuştur. Ayrıca 1996 yılından itibaren Makedonya Savunma Bakanlığı’nın 450 personeli de Türkiye’nin değişik okullarında ve eğitim merkezlerin de değişik eğitim süreçlerine katılmışlardır. Makedonya ordusunun donanımı için Türkiye'den yapılan maddi destek kapsamında motorlu araçlar, jeneratörler ve askeri çadırlar bulunuyor.

Türkiye'den gelen donanımın törenle sunuluşuna Makedonya Savunma Bakanı Zoran Konyanovski, Makedonya Genelkurmay Başkanı General Mroslav Stoyanovski, Türkiye'nin Üsküp Büyükelçisi Hakan Arslan Okçal ile büyükelçiliğin Askeri Ataşesi Kurmay Albay Metin Alpcan katıldı.

Tören sırasında Savunma Bakanı Konyanovski verilen bağışa teşekkür ederken, Makedonya'nın bağımsızlığını ilan etmesinden bu yana Türkiye'den Makedonya ordusuna değişik türden bağışlar yapıldığını belirtti. Bakan, Türkiye'nin baştan beri Makedonya'ya her tür destekte bulunduğunu söyledi. Büyükelçi Okçal da kısa konuşmasında Türkiye'den Makedonya ordusuna sunulan bağışların gelenek halini aldığı ve bu gibi donanımın gelecekte de sunulacağını vurguladı.

Her iki ülke diplomatları tarafından "sorunsuz" olarak değerlendirilen Makedonya-Türkiye ilişkileri, 2009'da aynı niteliğini korudu. İki ülke arasında çok sayıda karşılıklı üst düzey ziyaret oldu. Makedonya Kültür Bakanı Elizabeta Milevska'nın nisandaki Türkiye ziyaret sırasında, iki ülke kültür bakanlıkları arasında 2009-2011 yıllarına ait kültürel işbirliği programı imzalandı.

Aralık başında İstanbul'da Türkiye-Makedonya İş Forumu düzenlendi. Başbakan Erdoğan'ın açılışını yaptığı foruma, Makedonya Başbakanı Nikola Gruevski, Ulaştırma Bakanı Mile Yana Kievski ve Türk asıllı Devlet Bakanı Hadi Nezir de katıldı.

Bunun dışında da Makedonya 2009 yılında da diğer ülkelerle olan olumlu gelişmeler yaşadı.Örneğin; 19 Aralık 2009 tarihi itibariyle Schengen ülkelerine vizesiz seyahat etme imkanı buldular. Makedonyalıların, bu ülkelere 6 ay içerisinde 90 günü aşmayacak seyahatlerin de vize istenmeyecek.

Sonuç olarak yıllarca Balkanlar da süre gelen savaşlar, kazanma ve hakim olma hırsı uğruna bir çok Balkan devleti büyük kayıplar verdiler. Bosna ve Kosova trajedisi başta olmak üzere hala yıkılan evlerin, yakılan şehirlerin ve en önemlisi ölen binlerce insanın yası halen tutulmaktadır. Hala yaralar kapatılmaya ve hayata yeniden başlanılmaya çalışılmaktadır.

Araştırma yaparken Makedonya’nın diğer Balkan ülkelerine göre daha az zararla olayları atlattığını fark ettim. Ülkenin coğrafik konumu, nüfusu bu durumda etkili olmakla birlikte, ABD ve Avrupa’nın izlediği politikanın da bir uzantısıdır.

İkili ilişkiler bağlamında şunu da belirtmeliyim ki; Makedonya’daki Türkler gelenek ve göreneklerini, milli ve manevi değerlerini korumak adına ellerinden geleni yapmaktadırlar. Türklerin bu mücadelesi gerçekten takdir edilmesi gereken bir husustur. Benim fikrime gore Balkanlar da Türk kimliklerini en iyi koruyan Makedonya Türkleridir. Bu düşüncede olmamdaki en önemli etkenlerden biride Necati Çayırlı hocamdır. Aslen Makedonya Türklerinden olan hocam da gözlemlediğim en önemli özellik, Türklük sevgisi ve Makedonya’ya olan bağlılığı, ve bu konuda da elinden geleni yapıyor olmasıdır.

Tüm Makedonya Türklerini saygıyla selamlıyorum…

Tuesday 8 December 2009

Makedonya medyası: Teşekkürler Türkiye

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Makedonya’nın bu ismi kullanmasına Yunanistan’ın itirazları konusundaki ifadeleri, ülkede geniş yankı buldu. Başbakan Erdoğan’ın sözlerinin geniş biçimde yer aldığı TV haberlerinin bazılarında, Türkçe, “Teşekkürler Türkiye ifadesi de kullanıldı.

Erdoğan, öncekigün AB Genel Sekreterliği İstanbul Ofisi’nin açılışı sırasında yaptığı konuşmada, bölgesel işbirliğinin önemine dikkati çekerek, Yunanistan’a hitaben, “Sen, Greece ile devam et. Bırak Makedonya’yı o da Makedonya ile yoluna devam etsin. Yani buralara takılıp kalırsak barışı gölgeleriz. Barışı gölgelemeyelim, barışı güçlendirelim istiyoruz. Bu kadar spesifik meseleleri kalkıp asli meseleymiş gibi göstermek dünyada barışı gerçekten zora sokar, yazık olur” demişti.

"Dünya için üretiyoruz..."